
Adam evden çıkalı birkaç saat olmuştu. Fadime, küçük odada yalnız başına kalmıştı. Oturduğu yatakta etrafa bakıyor, o güne kadar tanımadığı bir şefkati ilk kez bu kadar derinden hissediyordu. Ama içinde karmaşık duygular vardı; bir yandan bu adamın niyetinin ne olduğunu anlamaya çalışıyor, bir yandan da geçmişindeki kötü anılarla yüzleşiyordu. İyileşmiş olmasına rağmen bedenindeki yaralar kadar ruhundaki yaralar da ağırdı. Fadime, adamın evine ilk girdiğinden bu yana odadaki daktiloyu, kitapları ve kağıtları fark etmiş ama bunlarla ilgilenmeye cesaret edememişti. Ancak o gün, adamın yokluğunu fırsat bilerek masaya yaklaştı.
Daktilonun yanında düzgünce istiflenmiş kağıtlar vardı. Bir tanesini eline aldı ve okumaya başladı. Kağıtta bir hikaye yazılıydı, hikaye bir kadının yaşam mücadelesini anlatıyordu. Kadın, genç yaşından itibaren zorluklarla baş etmiş, hayatta kalmak için türlü yollara başvurmuştu. Hikaye bir noktada yarım kalıyordu. Fadime, kendisiyle neredeyse birebir örtüşen bu hikayeyi okurken gözleri doldu. Sanki adam, Fadime’yi çok önceden tanıyormuş gibi yazmıştı. Bu durum hem ona bir sıcaklık hem de bir tuhaflık hissettirdi. “Beni mi yazıyor?” diye düşünmeden edemedi.
Fadime, masadaki diğer kağıtları kurcalamaya devam etti. Her biri farklı hikayelerden oluşuyordu. Kimi acı dolu, kimi umutlu… Ama hepsinin bir ortak noktası vardı: Yaşam mücadelesi. O sırada masanın çekmecesini fark etti. Hafifçe çekmeceyi açtı. İçinde birkaç fotoğraf vardı. Fotoğraflardan biri dikkatini çekti; genç bir kadın, eski bir köy evinin önünde duruyordu. Kadın gülümsüyordu ama gözlerinde hüzün vardı. Fadime, bu kadını bir yerlerden tanıyor gibiydi ama bir türlü çıkaramıyordu. Çekmecede başka eşyalar da vardı: bir mektup, bir kolye ve eski bir defter.
Fadime defteri eline alıp açtı. Defterde adamın günlükleri vardı. Birkaç sayfa okuduktan sonra her şey daha da garipleşmeye başladı. Adam, yazılarında sürekli “onun” adını anıyordu. Fadime, yazıların kime ithaf edildiğini anlamadı ama bir şey netti: Bu kadın, adamın hayatında çok özel bir yere sahipti.
“Kim bu kadın?” diye kendi kendine mırıldandı. O sırada kapıdan bir anahtar sesi duyuldu. Fadime panikle elindeki defteri yerine koymaya çalıştı ama elleri titriyordu. Adam kapıyı açıp içeri girdiğinde, Fadime’yi masanın başında çekmeceyi kapatmaya çalışırken buldu. Bir an sessizlik oldu. Adam, Fadime’nin yüzüne baktı, sonra çekmeceye. Gözlerindeki sakinlik yerini bir hüzne ve hayal kırıklığına bıraktı.
“Orada ne arıyordunuz?” diye sordu yavaşça. Sesinde kızgınlık değil, hayal kırıklığı vardı.
Fadime, kendini toparlamaya çalıştı. “Ben… sadece biraz etrafa bakıyordum. Özür dilerim,” dedi mahcup bir şekilde.
Adam bir süre konuşmadı. Sonra derin bir nefes aldı ve masanın yanındaki sandalyeye oturdu. Gözlerini yere dikmişti. Fadime, ortamın sessizliğinden rahatsız olup açıklama yapmak istedi. “O fotoğraftaki kadın kimdi?” diye sordu istemsizce. Soruyu sorduğu anda pişman oldu ama adam, beklenmedik bir şekilde cevap verdi.
“O… benim kız kardeşimdi,” dedi sessiz bir şekilde. “Bundan yıllar önce… hayatı seninkine çok benzeyen biriydi. Ama onu kurtaramadım.”
Bu sözler Fadime’nin içini burktu. Adamın sesi titriyordu. “Onun için yazıyorum bu hikayeleri. Çünkü bir gün birini kurtarabileceğimi, bir şeyleri değiştirebileceğimi düşünüyorum,” dedi.
Fadime’nin gözleri dolmuştu. Bu adam, ona karşı hiçbir çıkar gözetmeden iyilik yapmıştı. Ve şimdi Fadime, hayatında belki de ilk kez birine gerçekten güvenebileceğini hissediyordu.
Ancak o an, odadaki derin duygusal atmosfer, dışarıdan gelen ani bir sesle bozuldu. Sokaktan gelen bağrışmalar ve patırtılar duyuldu. Adam hızla pencereye koştu ve dışarı baktı. Yüzündeki endişeyi fark eden Fadime, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Adam, “Burada bekle, kapıyı kilitle,” dedi ve aceleyle dışarı çıktı.
Fadime, pencereye koştu ama dışarıda neler olduğunu göremedi. Kalbi hızla çarpıyordu. “Neler oluyor?” diye mırıldandı kendi kendine. Ama asıl sorulması gereken soru, Fadime’nin bu yeni hayata mı, yoksa geçmişindeki karanlığa mı döneceğiydi…
Fadime, pencerenin kenarında çaresizce duruyordu. Adamın telaşla dışarı çıkışı ve sokaktan gelen o bağırışlar onu derin bir endişeye sürüklemişti. Kalbi hızlı hızlı çarparken, ne yapacağını bilemiyordu. Sokakta bir kargaşa olduğu belliydi, ama dışarıya baksa bile ne olduğunu göremiyordu. Bir süre durdu, kendi kendine “Beklemeliyim, bana burada kalmamı söyledi,” diye düşündü. Ancak içindeki merak ve korku onu durduramıyordu.
Sonunda dayanamadı, kapıya yöneldi. Kapının kilidini açtı ve yavaşça dışarı çıktı. Merdivenlerden inip sokağa vardığında, köşe başında bir kalabalığın toplandığını gördü. İnsanlar bağırıyor, bir grup adam birbirine tehditler savuruyordu. Fadime, bir kenarda adamı gördü. Kalabalığın dışında duruyor, ellerini yumruk yapmış şekilde konuşulanları dinliyordu. Fadime, o an fark etti ki bu kargaşa adamla ilgiliydi.
Adam, derin bir nefes aldı ve kalabalığa doğru birkaç adım attı. Fadime, onu durdurmak istedi ama bir anda durdu. İnsanlar, “Burada barınamazsın!” ve “Senin gibiler yüzünden mahallemiz bozuldu!” diye bağırıyorlardı. Fadime’nin kulaklarına inanamıyordu. Bu kadar sessiz, yardımsever ve nazik bir adam nasıl bu kadar büyük bir öfkenin hedefi olabilirdi?
Adam sesini yükseltti, ama sakin kalmaya çalışıyordu. “Ben kimseye zarar vermedim,” dedi. “Siz beni tanımıyorsunuz, neden bu kadar öfkelisiniz?”
O anda bir adam öne çıktı. Kalabalıktakilerden daha yaşlıydı, gözleri öfkeyle doluydu. “Senin kim olduğunu biliyoruz! Kardeşinin yaptığı işleri unutmadık. Şimdi aynı yoldan gidiyorsun. Mahallemizden defol!” diye bağırdı.
Fadime, adamın yanında durduğu yerden buz kesilmiş gibi kalmıştı. Olaylar büyüyor, adam kendisini savunmaya çalışsa da kalabalığın öfkesi dinmek bilmiyordu. Fadime bir an geriye döndü ve kaçar gibi eve yönelmek istedi. Ama o sırada adamın söyledikleri kulağına çalındı:
“Ben kardeşimin hatalarını temizlemek için buradayım. Kimseye zarar vermedim ve vermem. Ama siz… sizin bu öfkeniz onu kaybetmemin asıl sebebi,” dedi.
Kalabalık bir an sessizleşti. Bu sözler, bir tokat gibi insanların yüzüne çarpmıştı. Ancak içlerinden biri, “Biz seni de istemiyoruz, bu mahallede yerin yok!” diye bağırarak sessizliği bozdu. İşte o an Fadime daha fazla dayanamadı. O ana kadar sessiz kalmıştı, ama bir şekilde bu kavgada kendisini sorumlu hissetmeye başlamıştı. Adam, kendisi için birçok fedakarlık yapmıştı ve şimdi o tehlike altındayken daha fazla susamazdı.
Kalabalığa doğru ilerledi. Üzerindeki eski kıyafetlerle, yara izleriyle dikkat çekiyordu ama bu umursadığı bir şey değildi. Adamın yanına geldi ve kararlı bir sesle konuştu:
“Bu adam beni kurtardı. O bir hayat kurtarıyor, bir hayat mahvetmiyor! Beni kaldırımda baygın halde buldu, eve getirdi, iyileştirdi. Ona bu şekilde davranmaya ne hakkınız var?” dedi.
Kalabalık şaşkınlıkla ona döndü. Kimse böyle bir şey beklemiyordu. İnsanlar, Fadime’nin söylediklerini anlamaya çalışırken, yaşlı adam öne çıktı ve Fadime’nin yüzüne baktı. Gözleri inceleyiciydi, sanki onun hikayesini çözmeye çalışıyordu. Sonunda, homurdanarak geri çekildi. “Burada daha fazla konuşmayacağım. Ama bu iş burada bitmedi,” diyerek uzaklaştı. Diğerleri de birer birer dağıldı.
Adam, Fadime’nin yüzüne baktı. Gözleri hem minnetle hem de şaşkınlıkla doluydu. “Neden bunu yaptın?” diye sordu. Fadime, bir an düşündü, sonra gözlerini yere indirip sessiz bir şekilde konuştu:
“Sen bana yardım ettin. Eğer sen olmasaydın, o kaldırımda ölüp gidebilirdim. Bu yüzden, sana bir borcum var.”
Adam, Fadime’nin bu sözlerinden etkilendi ama yine de bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordu. “Sana borçlu değilsin, Fadime. Ben sadece doğru olanı yaptım,” dedi. Ancak bu sözler, Fadime’nin içindeki duygusal çelişkileri daha da büyütmüştü. Gerçekten de borçlu muydu, yoksa ilk defa birine yardım etmenin huzurunu mu yaşıyordu?
Eve döndüklerinde ikisi de sessizdi. Adam, odadaki masasına oturup daktilosunun başına geçti. Fadime, yatağın kenarına oturup onu izledi. Adam kağıda bir şeyler yazıyordu, ama daktilonun tuşlarına her bastığında sanki odada yankılanan bir duygu vardı. Fadime, sonunda cesaretini topladı ve sordu:
“Yazdığın hikaye… Kardeşinle mi ilgili?”
Adam bir an durdu, sonra başını kaldırıp Fadime’ye baktı. “Evet. Ama artık sadece onunla ilgili değil. Şimdi seninle ilgili de…” dedi.
Bu sözler Fadime’yi derinden etkiledi. Hayatında ilk defa biri, onun hikayesinin yazılmaya değer olduğunu düşünüyor gibiydi. Gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü, ama bu sefer acıdan değil, minnettarlıktandı.
Fadime, o gece ilk kez geleceğe dair bir umut hissetti. Ancak aynı zamanda, geçmişin gölgelerinin onu rahat bırakmayacağını da biliyordu. Ve çok geçmeden, bu gölgelerin yeniden ortaya çıkması, hem onun hem de adamın hayatını alt üst edecekti…