Eski Bakır
Bir çığlığın içinde yakalıyorum seni Kaç kez İstanbulsu, Parıldayan, ışıtan, yakan bir alev gibi. Üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru.. Odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısı Tramvayların, vapurların sıkıntısı Yitmiş aşkların, yitecek aşkların Aynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı. Yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum. Karanlık etini kemiriyor, Vaktimiz kısa, Düşlerimizi kolluyorlar durmadan Durmadan kovuşturuyorlar Mendilimi ıslatıp alnına koyduğum Suyundan içtiğimiz hayat çeşmeyi, Yalnız geceler boyu uzanan kadını bakırlarda Durmadan horluyorlar Geyiğim, saklım benim Bakma arkana, ne olur, aldırma Onulmazlığımızdan büyük yapılar kurduk Horlandıkça aşkımız, derya. Vaktimiz kısa, Karıncalara, rüzgarlara, sulara dokunmak Uyanan toprakları bilmek gerekiyor. Ormanlar görmüş dolunayın tılsımını Ağlamayı unutmadan Dövüşmeyi bilmek Tırnaklarınla tutunmayı bilmek gerekiyor Sağılandığımızı, kollandığımızı bilmek gerekiyor Kapa tunç, kapılarını gece Soğuktan, kırgın, parasız milyon kişi. Geyiğim, saklım benim, Ölüm dayanmadan kapıya Sev, öp, yitir beni
Ahmet Oktay