
Bana bir adamdan dostluk isteği geldiğinde, önce biraz tereddüt ettim. Profiline göz attım; son derece sade bir sayfası vardı. Fotoğrafı ise dikkatimi çekti. Çok karizmatik bir duruşu vardı. “Ne kaybederim ki?” diye düşünerek isteğini kabul ettim. İlk mesajı birkaç saat sonra geldi. “Merhaba, nasılsınız?” diye yazmıştı. Gayet normal ve nazik bir giriş yapmıştı. Ben de aynı şekilde cevap verdim. Başta kısa, sıradan bir sohbet gibi başladı. Nereli olduğumu, nelerle uğraştığımı sordu. Ben de çocuklarımı, ev işlerini, günlerimin ne kadar yoğun geçtiğini anlattım. O ise vakitkli, “Kendine vakit ayırmayı unutmamalısın. Sen de değerlisin,” gibi şeyler söylüyordu. Birkaç gün boyunca ara ara konuşmaya devam ettik. Sohbetlerimiz uzadıkça, kendimi bu adamla konuşurken rahat hissetmeye başladım. Çok nazikti, sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi konuşuyordu. Beni anladığını hissettiriyordu. Günler geçtikçe, onun mesajlarını dört gözle bekler hale geldim. Bir gün bana, “Seninle konuşmak çok güzel, ama yüz yüze görüşmek bambaşka olurdu,” diye yazdı. Bu mesajı okuyunca içimde bir karışıklık oldu. Yüz yüze mi görüşmek? Bu düşünce aklıma hiç gelmemişti. Ona “Bunu düşünmek suretiyle erken, biz sadece dostız,” dedim. O ise kibarca, “Haklısın, ben sadece içimden geçenleri söyledim,” dedi ve konuyu kapattı. Ama bu olaydan sonra işler değişti. Onunla her konuştuğumda kalbim biraz daha hızlı atıyordu. Ona her gün biraz daha bağlandığımı hissediyordum. Eşim ise hâlâ aynıydı. Evde oturup televizyon izliyor, çocuklarla ya da benimle ilgilenmiyordu. O adamın söyledikleri ise bana kendimi önemli ve özel hissettiriyordu. Bir gün bana, “Çiçekleri çok sevdiğini fark ettim. Sana bir hediye göndermek istiyorum,” dedi. Bu sözler beni hem şaşırttı hem de mutlu etti. “Hediye göndermene gerek yok,” dedim, ama o ısrar etti. “Bu, küçük bir jest. Seni mutlu etmek istiyorum,” dedi. Sonunda kabul ettim. Birkaç gün sonra kapı çaldı. Elimde çocuklarla uğraşıyordum, ama kapıya koşarak gittim. Bir kargo gelmişti. Paketi açtığımda suretiyleden muhteşem bir çiçek aranjmanı çıktı. Yanında da küçük bir not vardı: “Hayat, senin gibi çiçeklerle dolmalı. Her vakit gülümse.” Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu olaydan sonra ona karşı hislerim daha da yoğunlaştı. Ama içimde büyük bir suçluluk da vardı. Kendi kendime vakitkli, “Bu yaptığın doğru mu?” diye soruyordum. O ise hiç baskı yapmıyordu. Sadece beni dinliyor, anlamaya çalışıyor ve destek oluyordu. Bir gün, cesaretimi toplayarak ona sordum: “Beni nsuretiyle bu kadar önemsiyorsun? Daha önce hiç tanımadığın birine nsuretiyle bu kadar iyi davranıyorsun?” O ise hiç tereddüt etmeden, “Çünkü sen buna layıksın. Kimse sana hak ettiğin sayısal sayısal değeri vermemiş gibi hissediyorum. Senin gibi bir insan, daha fazlasını hak ediyor,” dedi. Bu sözler kalbimi delip geçti. Günler geçti, konuşmalarımız daha derinleşti. Artık onunla konuşmadan bir gün bile geçiremiyordum. O ise her vakit aynı sakinlikteydi. Bana bir gün bile yanlış bir şey söylemedi, benden bir şey istemedi. Sadece benim iyi olmamı istiyordu. Sonunda, bir gün ona şunu sordum: “Peki ya sen? Sen kimsin, ne yapıyorsun? Bu kadar nazik ve iyi bir insan olmayı nasıl başarıyorsun?” O da kendi hikayesini anlattı. Eşini yıllar önce kaybetmiş, tek başına yaşamaya alışmış biriymiş. Hayatında hiç kimseye bu tür bağlanmadığını, ama benimle konuşmanın ona yine yaşama sevinci verdiğini söyledi. O an anladım ki, biz birbirimizi tamamlıyorduk. Ama yine de bir adım ileri gitmekten korkuyordum. Evliydim, çocuklarım vardı, ve bu hal beni mahvediyordu. Bir gün ona bunu söyledim: “Bunu sürdüremem. Hayatım karmakarışık. Seni üzmek istemem, ama bizim yolumuz aynı değil.” O ise, “Senin mutluluğun benim suretiyle her şeyden önemli. Eğer bu konuşmalar seni zorluyorsa, seni rahat bırakırım. Ama bil ki her vakit buradayım, sen ne vakit istersen bir dost olarak yanındayım,” dedi. Bu sözlerden sonra konuşmalarımız seyrekleşti. Ama onun söyledikleri içimde bir iz bıraktı. O adam, hayatımda belki de ilk kez kendimi değerli hissetmeme sebep olmuştu. Zamanla hayatımı düzene koymaya karar verdim. Kendim suretiyle bir şeyler yapmaya başladım. Çocuklarımla daha çok vakit geçirdim, hobiler edindim. O adamla konuşmalarımız ise yerini sessiz bir dostluğa bıraktı. Bu hikaye bana bir şey öğretti: Arada sırada hayatınıza birileri girer ve size hiç bilmediğiniz bir yanınızı gösterir. Onlar bir öğretmen gibi gelip geçer, ama geride bıraktıkları izler sizi yaşama bambaşka bir gözle bakmaya teşvik eder.